12 May 2025 - Monday

BİRAZ TEBESSÜM ETMEYE NE DERSİNİZ

MAYIS AYI DEYİNCE

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 22 dk.
128 okunma
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News
   BİRAZ  TEBESSÜM ETMEYE NE DERSİNİZ  
    Tavşanlı’da hemşehrilerimizin her konuda her şeyden haberdar olması düşünülemez.  Yaşanan nice ilginç olayları da  bilemeyeceği  gibi . Benim küçük anekdotlarım da bunlarla ilgili….
    GLİ Merkez  Misafirhanesi’nde  ayın muayyen günlerinde sayın kaymakamların başkanlığında ilçedeki tüm bürokratlar,birim amirleri,çalışanları,esnaftan ileri gelenler,kurum ve kuruluş temsilcileri bir araya gelir yemek yerdik.  Erfene usulü olurdu. Yani herkes yediğini öderdi. Bu yemeklerde sohbetler edilir,müzik te ihmal edilmezdi. Hele hele kulakları çınlasın bir ara Tavşanlı Kaymakamı’ydı Hasan Hüseyin Yazlık  döneminde bu yemeklerde koro halinde şarkılar ve türküler söylenirdi. Sayın Yazlık  TSM  ve  THM’ne aşinaydı.  Şarkı ve türkülerde nerede yanlış yaparsak hemen müdahale eder,yanlışı düzeltirdi. İyi de bir şef görüntüsü verirdi.  Bir gece yine böyle bir yemekteydik. Benim yanımda merhum As. Şb Başkanımız, Garnizon Komutanımız Hv. Plt. Kd. Alb Remzi Diren vardı.  Bir eksik vardı,merhum  eski Belediye Başkanı Enver Girgin Kuruçay’da bir düğün yemeğine gitmiş.Yemeğin henüz başlarındaydı,misafirhanenin giriş kapısı hızla açılmış,merhum eski  Belediye Başkanı içeri girmişti. Bir alkış kopmuştu.  Sonra ne oldu? Merhum Girgin doğruca bana doğru gelip,hemen yanımdaki Garnizon Komutanımızın karşısında, bir asker selamı vermiş:,merhum Remzi Diren Albay’a “Sayın Genelkurmay Başkanım” demişti. Ardından bir sessizlik olmuştu.  Akabinde doğruca İlçe Milli Eğitim Müdürümüz  Cemal   Gencer’in karşısına geçip:” Sayın Milli Eğitim Bakanım” deyince  yanımdaki merhum Alb. Remzi Diren hemen kulağıma eğilip.” Bülent Hoca  başkanı evine kadar sağ salim bir götürüver. Kaymakam Beyin şoförü  dışarıda. sizi bıraksın ama sen tekrar gel bekliyorum” demişti..  Köy düğünlerinde  misafirlere ikram  bilinir. Merhum başkanın da  ikrama asla itiraz etmediğini bilirim.Demek ki dozu fazlaca kaçırmış olmalıydı. Merhum Girgin’i  Bahçelievler’deki evine bırakıp geri dönmüştüm.  Kaldığımız yerden devam etmiştik. 
          Yine bir GLİ Misafirhanesinden küçük bir anekdot:  Bu kere yemekte  ilginç bir durum olmuştu.  Herkes kafa dengi kimi bulduysa onun yanında oturmuştu.  Böyle yemeklerde hep Coca cola,meyve suyu,ayran içilmiyordu. Aslan sütü de vardı.  Merhum Özkök,hemen kulağıma eğilip karşımda oturan Malmüdürlüğü çalışanı  Sezai Şensöz’e elindeki  gazoz şişesini vermemi söylemişti. Ben ne bileyim ne olduğunu? Merhum Sezai Hoca,elimden gazoz şişesini alıp başına dikip içmiş,biraz sonra da kulağıma eğilip.” Gadeş bunda bir şaibe var” demiş ve   kafasını yanında oturan arkadaşının omzuna dayamıştı.  Merhum Sezai içki içmezdi.  Demek ki bir oyuna getirip gazoz şişesinin içine bir miktar alkol akıtılmıştı. Benim günahım yok. Bilmiyordum. Yapan hesap versin. ….
           Göbel Kaplıcaları’nda  TRT Aktarıcı İstasyonu’nun inşasında GLİ bize  eleman temin etmişti. Bu elemanlar en fazla iki kişi olurdu. İşleri, duvar örmek,sıva yapmaktı.  Mehmet adlı bir GLİ İşçisi de  bir gün  Göbel’deki bina inşaatına gelmişti.   Bir ara öğle vaktiydi,Tavşanlı’dan özel olarak getirdiğim güveçten kendisine ikram etmiştim. Bir tabağın içine yeteri kadarını alıp istasyonun birkaç metre ötesindeki Başköy’e giden yolun kıyısındaki bir çalılığın önüne oturup yemeğe başlamıştı.  Göbel Kaplıcaları’nda  herkes iyi bilir, yazın ve kışın hemen hemen her vakit zararsız yılanlar ortaya çıkar.  Ama yılan olduğu için  insanı korkuturlar.   Bir yılan  Mehmet kardeşim yerken yavaşça   pantolonunun içine nasılsa  girivermiş.  Mehmet  Usta  kendi pantolonunun üzerine bir de işçi pantolonu giyer öyle çalışırdı. Yani yılan iki pantolonun arasındaymış.  Ben çayı demleyip tam Mehmet Usta’yı çağıracağım,baktım bizim Mehmet Usta Başköy Yolunda koşar adımlarla ilerliyor.  Bir ara “Dur” dememe kalmadı, üzerindeki pantolonu çıkarmaya başladı.   Bir gören olsa başka anlamlar çıkarabilirdi.  Yılan hareket etmeye başlayınca pantolonunun içine yılan girdiğini Mehmet kardeşim sonra anlamış.   Amacı pantolonunu çıkarıp yılanı defetmek.   Ama şimdi taktir sizin; birisi pantolonunu çıkarıp koşuyor,arkasında da  Bülent Hoca   bağırıyor……
           Sevgili elektrikçi Galip Yener  Özel TV Aktarıcısıyle ilgileniyordu. Gece-gündüz demiyor bir arızada hemen soluğu Göbel Kaplıcaları’nda alıyordu.  Ben de bir defasında kendisiyle  aktarıcıya gitmiştim. Akşam vaktiydi. Aktarıcı istasyonunun kapısını açıp çeşitli kanalların aktarıcılarının bulunduğu yere doğru yönelmiştik. Bir  kablo doluluğu  vardı. Hangi kablonun hangi aktarıcıya ait olduğunu bilmek bir ustalık işiydi.Ellerimizde elektrik fenerleri vardı.  Galip Yener, bir kabloyu yokladığı anda baktım arkasına bakmadan dışarı kaçıyor.  Ne olduğunu anlamamıştım. Meğerse   tuttuğu kablo değil yılanmış. Huylanmış onun için kaçarmış. Yerlere yatmıştık gülmekten…..  
             İlçeye  bağlı Karapelit Köyü’nde turşuluk hıyar hasadı yapılıyordu. Köy halkı ilk kez hıyarın bu türlüsünü, yani turşuya uygun olanını üretmişti. Tarlalardan  tarlalara geçilmiyordu. Arazide dolaşanlar eğilip en az birkaç turşuluk hıyarı eliyle hafif silip afiyetle tüketiyordu. Bir de bunun için bir açılış düşünülmüştü.  Zamanın köy muhtarı yine zamanın kaymakamı İdris  Kurtkaya’yı ve protokola bağlı zevatı,bazı ilçenin ileri gelenlerini davet etmişti. Yerel Basın olarak bizler de merhum Ahmet Körhasan,merhum Ferit Akyol ve ben de  davet edilenler arasındaydım. Bensiz olmazdı.  Çünkü programın sunulması bana aitti 
              Karapelit Köyü, Kayaboğazı Baraj  sularından ilk istifade eden köydür. Bu nimeti en iyi şekilde değerlendirmek istemişti. Köy kadınları bir araya gelip bir mütevazi evde turşu kuracaklardı. Fazla turşuluk hıyar pazarlara  götürülecekti.  Kütahya’dan zamanın vali yardımcılarından birisi de  hasat törenine gelmişti.   İşler iyi gidiyordu. Bütün davetlilere  kese kağıtları içinde 8-10 arasında turşuluk hıyar sunulmuştu. Tam töreni müteakip ayrılacağız; Köy muhtarı sayın kaymakam İdris Kurtkaya’nın yanına yaklaşarak kimsenin kolay kolay duyamayacağı bir sesle:” Sayın kaymakamım size hıyar kalmadı. Ben yarın Tavşanlı’ya gelirken yenge hanıma taktim ederim” demişti.  
              Köy Kadastro çalışmaları benim Derecik Köyü’nde görev yaptığım yıllar arasına rastlar. Bir gündü;  Köy bekçisi  arkadaş alel acele okula gelerek bana köyün ziyaretçileri olduğunu beni de köy muhtarlık odasında beklediklerini söylemişti. Okul bitiminde doğruca muhtarın odasına gittiğimde  oda lebalep köylü yurttaşlarla doluydu. Gelenlere kendimi tanıtmış,çalışmalarında üzerimize düşen neyse yapacağımı ifade etmiştim. Ekip başkanı Köy Kadastrosu memuru .” Hocam karnımızı doyurun,bir de yatacak yer verin gerisi tamam” demişti. Kendilerine yatacak yer temin edilmişti. Yemekleri de köylü yurttaşlar  kabullenmişlerdi.  Ama bir gariplik vardı. Köy muhtarlık odasında çalışan görevliler  içeri şapkalarıyle girenlere hemen ceza kesiyorlardı.  Ceza da bir tavuktu. Odaya kasketiyle fötr şapkasıyle,takkesiyle biri girse  bir tavuk borçlanıyordu.  O zamanlar köyde çok miktarda tavuk  vardı. Öyle ki köyün içinden bir araç geçmeye görsün tavuk sürüleri ikiye ayrılırdı.  Allah inandırsın bu görevli Kadastrocular birkaç ay köyde misafir kaldılar. Ne mi oldu? Köyde tek bir tavuk kalmadı.  Tavuk vebası olsa bile bu kadar fire verilmezdi. 
                Ayvalı Köyü’nün efsane muhtarlarından biriydi. Mekanı cennet olsun.  Derecik Köyü Muhtarı  Ayen Süleyman(Dinsever) ile birkaç kez evine misafir gitmiştik. Bir ormancı öyküsü anlatmıştı. Bir gece köye iki Orman Bakım memuru gelmiş. Bu saatte gelenler nereye gider? Tabiatıyle doğruca muhtarın evine.  Muhtar her ikisini de ağırlamış. Gecenin geç saatlerinde  bizde adettir bir orta sofra kurulur. Buna :” Yatta geber yemeği”diyenler de vardır. Muhtar  her ikisine de sormuş,ne yemek istediklerini öğrenmek istemiş. Birisi:” Muhtar biz garip insanlarız. Birkaç taze ciğer,böbrek vesaire bize yeter de artar bile” demiş. Öteki de başıyla  arkadaşı gibi düşündüğünü ifade etmiş. Muhtara ne yaptığını sormuştum.” Köyde kasap mı var hocam?” demişti.Sözlerine devam etmişti:” Hemen  evin damındaki erkeçlerden birisini yatırıp kestik. Birkaç saat içinde kavurmasından pilavına, sakatatından   diğerlerine önlerine koyduk. Gecenin ya biri ya ikisiydi.  Tam yatacaklar birisi :” Eh, muhtar iyi bir kahve iyi olur” deyivermiş. Kahve tamam. Ama öteki de:” azıcık balın varsa bu yemeğin üzerini örter” deyiverince  ….Ben de “Allah sabır vermiş sana muhtar” demiştim. 
                    Merhum Belediye Başkanımız Enver Girgin’le eski belediye binasındaki makam odasındayız. Oda mütevazi ve küçüktü. Ama manzara güzeldi. Ta İstasyon bile görülebiliyordu.  Atatürük Anıtı eski belediye önüne taşındığından  bu yana özellikle anıtı sürekli kontrol ederdi.  Zaman zaman itfaiyeye yıkatırdı.   Bir gün yine sohbet ederken itfaiyeyi aradı ve arazöz istedi. Amacı Atatürk Anıtı’nı bir temiz yıkatmaktı. Zaten bir milli bayrama da birkaç gün kalmıştı.  İtfaiye geldi.  Bir ara ata binmiş Atatürk Anıtı sallanmaya başlamaz mı?Başkan balkona fırlayıp itfaiye erlerine bağırmıştı.  Bana da dönüp.” Adamlar bakar mısın anıtı yıkacaklar. Başıma yunmaz arınmaz sıkıntılar gelecek”demişti. Daha sonra bir kaza olmasın diyerek içi boş,fiberglastan üretilmiş anıtın içine sıvı beton zerkedildi ve anıt sağlama alındı. 
                Balıköy Beldesi Belediye başkanı M. Ali Yüce ile zaman zaman Balıköy’de bir araya gelirdik.  Bir ara bana ilginç bir anısını anlatmıştı. Beldeye sayın  Kütahya valilerinden   Kemal Esensoy gelmiş. Ziyaretlerde bulunmuş. O arada belediye binasına giden yolun sağında ve solunda kalan yaya yolunun (trottoir)bordür  taşlarını  görmüş. Taşların birisi kırmızı birisi beyaz olarak sıra sıra döşeliymiş. Sayın vali belediye başkanına.” Hayrola başkan yaya yolunun bordür taşlarını askeriye gibi boyatmışsın” deyince  kulakları çınlasın belediye başkanı Yüce hemen yanıt vermiş:” sayın valim ben askerim. Bayrağımın renkleri” yanıtını vermiş. Yani lafı “cuk” oturtmuş…..                  
DOĞA  DÜŞMAN I PLASTİK 
     Hani tarih çağlarını öğretirdik çocuklarımıza; Taş Devri, Cilalı Taş Devri, Maden Devri diye anlatırdık. O zamanlardan bu zamanlara ne  devirler yaşandı. Örneğin plastik; hani şu,elle şekil verilebilen, şekil verilmeye elverişli olan,organik maddelerden elde edilen yumuşak iken elle, veya kalıpla istenebilen şekle sokulabilen, erimiş halde iken  kalıba dökülüp sertleştirilebilmek suretiyle  çeşitli eşya,alet edavat,kap kacak,çeşitli aparatlar ın yapımında kullanılan  metal olmayan madde var ya, doğanın tam anlamıyle düşmanıdır. Bugün; plastik badana,plastik cerrahi, plastik sanatlar, plastik toprak, plastik tutkal  denildiğinde akla geliveriyor. Şu  marka adı,1938 yılında,yani ben henüz bir yaşındayken  tescil edilen  plastik madde olan Naylondan söz ediyorum.  Bazı  ev ve giyim eşyası, balk ağı ipliği, urgan,halat ,çamaşır ipi,   dişli  çark ve  yatak gibi makine parçaları imalinde  ve kimya sanayinde ,çeşitli amaçlarla kullanılan  poliamitlerin ticari adıdır. Bu maddeden yapılmış naylon çorap, naylon şişe, naylon dişliden tutun da akla gelebiulen hemen her yerde ve her şeyde naylonu görebilirsiniz.  Naylon bugün yiyeceklerimizin içinde dahi var. İnanır mısınız? Balıklarda bile var. 
       Veriler,dünyada yılda 400 milyon ton plastik üretildiğini  söylüyor. Bu üretilen miktarın 10 milyon tonunun denizlere karıştığı ifade ediliyor. Sadece A.B.D’ lerinde bir firmanın 602 bin ton plastik ürettiğini öğreniyoruz.  2030 yılına kadar üretilecek plastiğin akıl almaz miktarlara ulaşacağı da iddia ediliyor. 
        Tavşanlı Tema  Temsilcmiz merhum, eski belediye başkanlarımızdan, Dünya Dendroloji Derneği üyesi, eğitimci-yazar ,öğretmen,sosyal insan Fevzi Coşgun her vesileyle bir araya geldiğimizde plastik,naylon konularına değinir, bir gün doğaya  bırakılan,oraya buraya atılan bu plastik ürünlerin,naylonların bir gün bizlerden intikam alacağını söylerdi.  Bu sözlere bu işin ciddiyetine vakıf olmayanlar tebessüm ederlerdi. “ Yok! Daha ne?” diyenleri bilirim. 
         Fevzi Coşgun merhumun hocası ,merhum Hayrettin Karaca’ydı. O,bilmediklerini bu  büyük ağaçsever, botanikçi,yeşil dostu Karaca’dan öğrenirdi. Bize de anlatırdı.  Merhum Coşgun’un bir vefa örneği olarak merhum Karaca’yı Tavşanlı’nın Fahri Hemşehrisi yapması,bu isteğini belediye meclisinden geçirmesinin ana nedeni de budur. 
          Merhum Coşgun’un babası ünlü kasaplarımızdan Ferit Coşgun,kardeşi de merhum kasap Ali İhsan Coşgun’du.  Sürekli etle ilgilenen aile bireylerinin anlattıklarını bize aynen naklederdi.  Büyükbaş hayvanların iç organlarında plastiklere,naylonlara rastlandığını  kendisinden öğrenmiştim. Nitekim kulakları çınlasın,bir zamanlar Tavşanlı’da veteriner Hekimdi Yaman Köroğlu bir köye gittiğimizde bir hastalanan hayvana totopsi yapmış, bize hayvanın bir organından çıkardığı naylon tomarlarını göstermişti. Bu naylonlar  kırda bayırda otlarken  doğaya bırakılan naylonları  ot yerken istemeyerek yiyormuş. Hazmı mümkün olmayan,Doğada bile yüzyıllarca   kolay kolay erimeyen bu madde  hayvancılığa da büyük bir darbeymiş. Maşallah bizim insanımız hür ve demokrattır.  Pikniğe çıkar,akşama doğru  evine dönerken gerisinde,ardında bir çöplük bırakır.  Bir hafta sonra çöplüğe çevirdiği  yerlere tekrar oturur piknik yapar. “ Bulduğun gibi bırak” levhalarını piknik alanlarına astıran merhum Fevzi Coşgun’u rahmetle anıyorum.
         Şu hor gördüğümüz, konteynerleri,çöp bidonlarını karıştırıp  naylon ve plastikleri toplayan insanlar var ya,elleri öpülesi bu insanlar karınca kararınca  topladıklarını geri dönüşüme verip bir anlamda insanlığa hizmet ediyorlar.  Allah kendilerinden razı olsun. Bu plastik ürünleri ,naylonları doğaya atanlara da “ Yuh! “ olsun…. 
         İnsanoğlu kaderiyle oynuyor.  Kader;zamanı ve oluş biçimiyle  her şey hakkında  Allah tarafından ezelde  tayin ve tespit edilmiş  hükümlerin bütünü, alın yazısıdır.  Gerek kaza gerekse  kader  Cenabıhakk’ın   taktiri ve bu taktirin  olay şeklinde ortaya çıkmasıdır.  Dedim ya; merhum Coşgun,”Bir gün Doğa intikamını bizlerden alacaktır” demişti. Bu bir tespittir.   Başımıza gelenleri istersek önleyebiliriz.  Sen plastikleri,naylonları doğaya atacaksın,bunları büyükbaşlar veya küçükbaşlar yiyecek ve hastalanacaklar ve ölecekler  buna kader diyeceksin. Yok öyle şey. …
        Tavşanlı Belediyesi’nin,diğer belde belediyelerimizin gündemlerinde bu plastik,naylon olayı mutlaka yer almalıdır.  Okullarda öğretmenlerimiz bu konuda örencilerini mutlaka bilgilendirmelidirler. Din adamlarımız her vesileyle bu konuda konuşmalıdırlar.  Kurum ve kuruluşlarımız çalıştırdıklarını bu konuda  uyarmalıdırlar.  Sahaya çıkan futbol takımlarımız  ellerinde pankartlarla  Bu konuyu gündeme taşımalıdırlar.  Piknik alanlarına çıkan hemşehrilerimiz ayrılırlarken arkalarına dönüp bir bakmalıdırlar.  
         MAYIS   AYI DEYİNCE  HATIRLADIKLARIM       
    İnsanın her şeyi aklında tutması mümkün mü? Allah hafızalarımızı sağlıklı kılsın. Aklımızı başımızdan almasın.  Dualarımda önce Rabbimden sağlıklı bir hafıza dilerim. Çünkü hafızan sağlıklı değilse,her şeyi birbirine karıştırabilirsin. Allah korusun en sevdiğin arkadaşının adı Osman ise O’na Abdurrahman dersen  nasıl olur? Mutfağa gidiyorum diye yerinden kalkıp tuvalete gidersen  olur mu?Aklını muhafaza edemeyenler Allah’ı dahi hatırlamaz.  Hatırlamayan insan namaz da kılamaz.  Bitkisel hayat yaşayan birisine  benzememek için dua etmeliyiz.  Çünkü bitkisel hayata girenler de yarı canlı yarı ölüdür.
    Elimin altında bir ajandam var. 365 sayfası olması gerekirken benim ajandam olmuş bin sayfa. Çünkü duyduğumu,gördüğümü,beğendiğimi bu ajandaya yazmışım. Onlarca telefon numarası kayıtlı. Onlarca doğan ve vefat edenin adları var. Onlarca kişinin adresleri kayıtlı. Bilgisayar gibi bir şey oldu. Sevdiğim şiirleri kesip bu ajandaya yapıştırmışım.  Sevdiğim  sözleri kaydetmişim.Birçok kişinin akıllı telefonu var ya benim de akıllı ajandam var. 
     Mayıs Ayı ile ilgili doğanlar ve ölenler karşıma çıktı. Eh! Şurada girdik giriyoruz. Aklıma kimler geldi kimler geldi? Bakın  9 Mayıs 2015 tarihinde Cumhurbaşkanımız  Kenan Evren’i, 8 Mayıs 2015’te Zeki Alasya’yı ,4 Mayıs 2003’te  Tavşanlı sevdalısı Hakim eniştem Abdurrahman Serel’i, 18 Mayıs 2005’te Yalova’nın efsane doktorlarından eniştem Lütfü Karsel’in sevgili eşi Türkan teyzemi ,21 Mayıs 2003’te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin  değerli doktorlarından dayım Prof. Dr. Mehmet Tiner’i, 27 Mayıs 2007’de  bir zamanlar İl Genel Meclisi üyesi,bir zamanlar Özbaşaran MTS Kursu’nun usta direksiyon hocası, Demirbilekli Raşit Balı’yı ,31 Mayıs  1963 ‘te Manisa Tarzanı’nı( ben Manisa’da Yd. Sb Öğretmendim ve eğitim görüyordum. Kendisiyle tanışmışlığım vardı),  22 Mayıs  2011’de  meslektaşım ÖĞRETMEN Sami Akarsu’yu, 14 Mayıs 1994 ‘te sevgili okul arkadaşım, öz be öz Tavşanlılı, merhum Kürt Bedri’nin  tiyatro yazarı,eleştirmen,yazar oğlu Vasıf Öngören’i,  31 Mayıs  2014’te meslektaşım öğretmen   Abdurrahman Kaçar’ı,11 Mayıs  2016’da meslektaşım  öğretmen Mehmet Özkök’ün eşi Nazire Özkök’ü, 27 Mayıs 2023’te sevgili okul arkadaşım berber Cemal Ödemiş’i,15 Mayıs 2023’te sevgili dostum,öğrencim İdris Dallı’nın babası, Tepecikli İsmail Hakkı Dallı’yı,  2 Mayıs 2022’te Özbaşaran MTS Kursu sahibi,dostum emekli As. Sb Alişan  Doğan’ı, 28 Mayıs 2022’de aziz kardeşim,sevgili arkadaşım Ziraat Yük. Müh. Akın Karaveyisoğlu’nu, 27 Mayıs  20227te Moymullu, merhum meslektaşım öğretmen M. Ali Özel’in oğlu Elektrik müh. Sedat Özel’i, 7 Mayıs  2018’de bakan,Sakarya Milletvekili, okul arkadaşım Cevat Ayhan’ı, 27 Mayıs  2018’de Tavşanlılıların gönlünde taht kurmuş Kadastrocu  Sami Boz’u, 26 Mayıs 2019’da Moymullu,güzel insan,meslektaşım ÖĞRETMEN Ahmet Ceyhun’u, 28 Mayıs  1950’de  mlletvekilimiz Halil Benli’yi, 26 Mayıs  2020’de Cengiz Ersoy’u   kaybetmişiz. 
          5 Mayıs 1939’da sevgili eşim Mediha Alpagut, 30 Mayıs 1967’de sevgili kızım bankacı Selda Alpagut, 5 Mayıs  2003’de sevgili  hakim eniştemin  torunu Damla  Akçam, 24 Mayıs  1962’de sevgili yeğenim  makine mühendisi İbrahim Bilgin, 6 Mayıs 1977’de sevgili meslektaşım Öğretmen Aydın Şad’ın oğlu Deniz Şad,11  Mayıs  1991’de sevgili yeğenim Prof. Dr. Alparslan Serel’in torunu Batuhan Serel,22 Mayıs 2015’te  Yeğenim  Sayan Kutkan’ın oğlu Batuhan Kutkan, 5 Mayıs  1993’te pilot adayı yeğenim Teoman Bilgin, 5 Mayıs 1956’da aziz dostum mobilyacı Osman Antertepe,  2 Mayıs  1962’de yeğenim Hicran Atasayan,27 Mayıs 1975’te yeğenim Nazan Atasayan,  22 Mayıs 2011’de yeğenim  Yakup Özkul’un  oğlu  Yaşar Eren Özkul ,4 Mayıs  1954’te Tavşanlı’nın değerli doktorlarından Göz Hastalıkları Uzmanı  Ünal Ünalan,  7 Mayıs  1943’te değerli meslektaşım öğretmen İbrahim Erdem,   6 Mayıs  1938 ‘de Kütahya’nın efsanesi Hisarlı Ahmet’in oğlu, okul arkadaşım Mustafa Hisarlı doğmuş.
       
Aramızdan ayrılanlara Allah’tan rahmet,doğanlara nice mutlu,sağlıklı yıllar diliyorum. Yazımı bir dua ile bitiriyorum:
 
                                                            Tanrım,ilk önce dağa taşa ver
                                                             Hayvanlara ver,ormana ver, suya ver
                                                             Ondan sonra insanlara,kapı komşuya
                                                              Muhtaca ver,kalırsa en sonra bana ver….
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları