polyester plastik çember çemberleme makinası ankara acil dişçi plastik çember satış ankara güneş enerjisi islami sohbet almanya sohbet sohbet siteleri mobil sohbet komatsu yedek parça servisi hollanda sohbet belçika sohbet
marsbahis marsbahis giriş marsbahis güncel giriş
deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu
16 November 2025 - Sunday

47 YIL İÇİNDE NİCE CUMHURİYET BAYRAMINI BİZZAT YÖNETTİM

TAVŞANLI’DA

Yazar - Bülent Alpagut
Okuma Süresi: 16 dk.
Bülent Alpagut

Bülent Alpagut

- 05062218413
Google News
    TAVŞANLI’DA 1978 YILININ 
CUMHURİYET BAYRAMINDAN
           İTİBAREN 47 YIL İÇİNDE NİCE 
CUMHURİYET BAYRAMINI   BİZZAT YÖNETTİM 
 
    Merhum, Tavşanlı’nın törenlerini idare  ederdi. Tören komutanı ve sunucusuydu.  23 Nisan 1978 tarihinden birkaç gün önce  İstiklal İlkokulu önünden geçerek bana seslenmişti.  Sevdiğim,saydığım bir öğretmen meslektaşımdı.  Benden bir ricada bulunmuştu.  Karamürsel’de bir işi varmış. Eşi  merhum ebe  Perihan Çil ile birlikte gitmeleri gerekiyormuş. Ama önümüzde bir 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı vardı. Benden bu bayramı yönetmemi istemişti.  Bu teklif ister inanın ister inanmayın beni ürkütmüştü. Çünkü toplulukların önünde bir milli bayramı  yönetmemiştim. “ Yapamam hocam” dediğimde :”Yaparsın yaparsın”demiş ve beni bir şekilde ikna etmişti. Zamanın kaymakamı  merhum  bir ara vali olmuştu  Erdoğan İzgi ilçeden ayrılmak üzereydi ve nitekim de ayrıldı. Yerine  merhum  Nail Taşdelen geldi.  Merhum Kamil Çil Hocam beni yeni kaymakamla tanıştırmış.” Sayın kaymakamım  bir mazeretim dolayısıyle bu 23 Nisan 1978 Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bu arkadaşımız yönetecek. Protokol Amiriniz, tören komutanınız ve sunucunuz Bülent Bey olacak” demişti.  Soğuk terler dökmüştüm.  Kimse bir topluluk önünde konuşmanın,hitabetmenin,konuşmanın ne denli zor olduğunu bilemez. Ancak bunu yönetenlere soracaksınız.  Çünkü irticalen  konuşacaksınız. Canlı yayındasınız. Bütün gözler sizin üzerinizde olacaktır.  Yapacağınız bir yanlış,kıracağınız bir potun faturasını ödemeye hazır olmanız gerekir.  Törenlerde özellikle protokol ile ilgili husus çok önemlidir.  Sunacağınız zatın tam olarak anons edilmesi gerekir.  Bir keresind e HÜKÜMET Konağı’nda bir Cumhuriyet Bayramı  günü sayın kaymakamın  makam odasının girişinde  tebrikata girecek zevatı anons ediyorum. Kulakları çınlasın sıra  Ağırceza Mahkemesi Başkanımızdaydı.  Kendilerini anons ettiğimde hiçbir harekette bulunmamışlardı.  Bir kez daha anons ettiğimde el işaretiyle beni yanına çağırmış.” Bülent Bey eksik  söylediniz” Adli Yargı ve Adalet Komisyonu Başkanı” nı ekleyerek  yeniden anons ediniz” dediğimde elim ayağım dağılmıştı. “ Sayın Ağırceza Mahkemesi Başkanı, Adli Yargı ve Adalet  Komisyonu  Başkanı” şeklinde anonsumu değiştirince  sayın kaymakamın makam odasına girmişlerdi. Bu bana bir ders olmuştu. Daha dikkatli olmam gerekiyordu.  Ata Binmiş ATATÜRK Anıtı ‘nın Cumhuriyet Meydanı’ndaki açılışına çok sayıda davetli gelmişti. Yüksek rütbeli subaylar, Adli  VE Mülki erkan ve diğerleri  bir aradaydı.   Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanı  tuğgeneral de    protokoldaydı.  Kendisi hakkında yeterli bilgiyi aldıktan sonra   anonsumu yapmıştım.  Yanında bulunan rahmetli Tavşanlı Askerlik Şubesi Başkanı, Garnizon Komutanımız Hv. Plt. Kd. Alb. Remzi Diren’e eğilerek sormuş:” Bu sunucu asker mi?” demiş. Yani tam istenildiği şekilde anons etmişim. 
       Zaman içinde nice açılışlar,temel atma  törenleri,nice konferans,açık oturum,münazara, ağaç dikme  bayramları,kulüplerin  sezon açılışları,  Kömür dekapaj açılışları , ödül dağıtımları ,işyeri açılışları, yaşadım. Ama bir Cumhuriyet Bayramı’nı kısa kesmek  zorunda da kaldım. Tavşanlılı Kütahya Milletvekili Ahmet Kavuncu tam da 29 Ekim 1994 tarihinde vefat etmişti.  Törenler yeni başlamıştı. Bir anda Cumhuriyet Meydanı’na binlerce kişi ve ellerde bir tabut girivermişti. Ne yapacağımı bilememiştim. Koşarak sayın kaymakam ( sonra vali yardımcısı olarak başka yere atandı) Bekir Ergök’ün yanına giderek ne yapacağımı sorduğmda bana.”Alpagut yapacak bir şey yok. Bu şartlarda bayramı kısa keselim. Saygısızlık olur” demişti. Ben de programı  sonlandırmıştım. Zaten  28 Ekim günü tüm çelenkleri Atatürk Anıtı’na koymuştuk. 29 Ekim günü ise konuşmalar ve şiirlerle geçit töreni  yapılacaktı. Bu cumhuriyet bayramı beni yaşamımda yönettiğim en  dikkat çeken bayramdır. 
 Cenaze tam tören alanına girdiğinde zaten topluluk bir anda karışmıştı. Toplananlar cenazenin ardına katılıp  gittiklerinde meydanı terk etmişlerdi. 
       29 Ekim 2025 tarihinde Cumhuriyetimizin  102.nci yıldönümünü kutlayacağız. Sevgili  Yılmaz Özdil’in” Cumhuriyet ,mucizedir”başlıklı  makalesini  kesip saklamışım. Her  bu büyük bayramın arefesinde  bir daha okurum. Neticede ben,eşim,çocuklarım ve diğer aile bireylerimizin hepsi birer Cumhuriyet Çocuğu’dur.   Rabbim bu yüce millete nice Cumhuriyet Bayramları nasip etsin. Cumhuriyetimiz ebediyen yaşasın…. Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhu şad olsun derim.
        29 Ekim 1923 sabahı nüfusumuzun 13 milyon olduğunu,bu nüfusun 11 milyonunun köylerimizde yaşadığını,bu tarihte milli sınırlarımız içinde 40 bin köyümüz olduğunu,bu köylerin 37 bininde okul olmadığını,Hatta doğru dürüst bir postanemizin ,bir dükkanın dahi bulunmadığını,bu mevcut 40 bin köyün içinde mütevazı bir Allah evinin(cemi veya mescit) bulunduğunu,bugün orada burada önümüze çıkan traktörlerden tek birinin bulunmadığını,Çiftçimizin eli ayağı biçerdöver sayısının sıfır, buna karşın karasaban  sayısının da bir o kadar az olduğunu,Ayçiçeği üretimimizin neredeyse sıfır olduğunu,  şeker üretemediğimizi, ekmeklik unumuzu,pirincimizi dahi dışarıdan temin ettiğimizi, yani ithal ettiğimizi,ülke topraklarının sadece  beş bin hektar kadarını  sulayabildiğimizi,bu tarihte 40 bin köyün beş bininde sığırı vebası belasıyla mücadele ettiğimizi, hayvanların da insanımızın da  adeta kırıldığını, bir milyona yakın yurttaşımızın  frengiye yakalandığını, iki milyon insanımızın  sıtmaya yakalandığını,,üç milyon insanımızın trahom olduğunu,ülkede verem,tifüs,tifo salgınları yaşandığını, Bit denen  zararlıyla mücadelede çaresiz kalındığını( ben bile merhum babamın hakim olarak görevli bulunduğu  Simav’da 1946’lı yıllarda Osmanbey İlkokulu’nda öğrenciyken okulda  bite karşı ilaçlandığımı bilirim),o zamanlar bebek ölüm oranlarının % 40’lara kadar çıktığını doğan her iki bebekten birini kaybettiğimizi, annelerimizin ölüm oranının  % 18 olduğunu ,her beş anneden birini  kaybettiğimizi, ortalama ömrümüzün 40 olduğunu,  bu tarihte milli sınırlarımız içindeki doktor sayımızın(pratisyen-uzman) sadece 337 olduğunu,yine ülkemizde  orada burada 60 eczacı  ve eczane bulunduğunu,bu eczacıların sadece  sekizinin  TÜRK olduğunu, diş hekimi sayımızın sıfır olduğunu, halkımızın dişlerini ilkel yollarla çektirdiklerini, sadece 4 hemşiremizden söz edildiğini,136 ebemiz olduğunu    bugün okullarda öğrencilerimize  bu bayram  öncesinde değerli öğretmenlerimizin  anlatmasını bir emekli öğretmen olarak  gönülden arzularım. Cumhuriyet Bayramı geçit törenleri, kalabalıklar, gösteriler,etkinliklerden ibaret olmamalıdır. Cumhuriyet Bayramı  genç bebelere,çocuklarımıza anlatılmadır.  Nihayet bu da  yine  Bu öğretmenlerimizin görevidir. 
      AKASYALI BULVAR( RECEP PEKER BULVARI) ŞİMDİNİN
      İSTASYON CADDESİ HALKIMIZIN STERS ATTIĞI   YOLDU    
 
     Tavşanlılı olan bilir; halen adı “ İstasyon Caddesi” olarak anılan  geniş cadde bir zamanların” Recep Peker Bulvarı”  zaman içinde çift taraflı yüzlerce Akasya ağacıyla taçlandırılmış, gelip geçene mis gibi kokular yayan  ilçenin en görkemli geniş yolu,bulvarı,caddesiydi. Merhum Mazhar Usta( Merhum Şahin Biricik’in babası) Tavşanlı’nın bugün yerinde yeller esen “ Gültekin Sineması” olarak bilinen yerdeki mazotlu elektrik santralı7nın makinistiydi.  Akşam üstüleri saat tam 19.00’da  bu mazotla çalışan elektrik santralı  etrafı aydınlatmaya başlar,gecenin geç saatlerine kadar bir avuç ilçe merkezinin  karanlıkta kalmamasına yardımcı olurdu. Etrafa yalın mazot kokusunu bu Akasyalar adeta emer,etkisizleştirirdi. 
      Zaman içinde ta 1946’lı yıllardan bu günlere kadar sayıları az da olsa bu Akasyalar bu geniş cadde üzerinde vardır. Ama eskiden olduğu gibi  misgibi kokuları artık yayamıyor.  Çünkü gücü yetmiyor. Zaman içinde bu Akasya ağaçları  merhum Kaymakam Saip Nalbantoğlu döneminde bir kez budandığında halk ayağa kalkmıştı. Çünkü herkes bu budama sonucu bu ağaçların kuruyabileceğini düşünmüştü. Ama öyle olmamıştı, Akasyalar yeniden canlanmıştı. 
     Geceleri Cumhuriyet Meydanı ile ddy İstasyon binası arasında volta atanlar,aynı zamanda sters te atarlardı. Kolkola girmiş Tavşanlılı grupların attıkları kahkahaları bugün dahi işitir gibi olurum.  Bu geniş Akasyalı yolda merhum babam,annem,kardeşlerim, ahbap ve komşularımızla kimbilir kaç kez gidip gelmişizdir.  Biz o günlerde mutluyduk. Huzurluyduk. Tavşanlı bir avuç içi kadardı.   Hırsızlık,uğursuzluk,olumsuzluk Tavşanlı’ya teğet geçer giderdi. Bayanlar, ellerinde bebeleriyle, genç kızlar, delkanlılar   sanki bir bütündüler. Aynı ailenin bireyleri gibiydiler. 
    Akasyalı yol şairlerin şiirlerine bile girmiştir.  Edebiyat Öğretmenim, Ortaokul’da  bizlere sürekli yazdığı şiirleri okurdu.  Bir keresinde:”Akasyalı Yol,benim dertlerimi  alan yol” diye bu yolu, İstasyon caddesi’ni  kastederdi.  Biz Tavşanlılılar olarak bu Akasyalı yolda gerçekten dertlerimizi   yerlere döker,hafiflerdik. Artık bu Akasyalı yoldan eser yok.  Anılarda kaldı. …..
     Bir öğretmen olarak gelecek nesillere hitap etmek isterim; SAKIN OLA  BİR GÖREV ÜSTLENDİĞİNİZDE    yanlışlara izin vermeyin. Örneğin bir belediye başkanı olursanız,sakın ola bir caddeye kimin adı verildiyse o adı değiştirmeye yeltenmeyin.  Bakın Tavşanlı7da bu yaşandı. Recep Peker, merhum Başbakanlarımızdan  biriydi. Adını Tavşanlı’da bugün adı” İstasyon Caddesi”olarak anılan geniş yola,bulvara verdik.Ama bir başka belediye başkanımızın döneminde adını” İstasyon Caddesi”olarak değiştiriverdik. Acı değil mi?  Tabelalar, plakalar ile oynamayalım.  Gönüllere işlenenleri de silebiliyor musunuz? Bugün hala adı” Adnan Menderes Bulvarı” yazılı tabelayı değiştirmek isterseniz iki düşünün öyle değiştirin derim. Bakın Atatürk Lisesi binasını yıktık. Fahri Ergun’un ismini de gönüllerden silebiliyor musunuz? Zaman zaman mezartaşlarını bile  kırıyorlar. Ama gönüllere taht kurmuş, Hakk’a ulaşmış güzel insanların adını  silebilecek misiniz?  İade-i itibar diye bir şey var. Yapılan yanlışlar yıllar sonra  düzeltiliyor. Yani itibar iadesi yapılıyor.  Yakışıyor mu?  
 
  ARAMIZDAN AYRILIŞININ 8.YILINDA AHMET KURUÇAY
          VE DEMOKRAT PARTİ’NİN TAVŞANLI’YA EN  DEĞERLİ 
                 ARMAĞANI TUNÇBİLEK TERMİK SANTRALI          
 
 
        Sevgili asker arkadaşım  ( Yedek subay öğretmen)  ,merhum babamın değerli Kuruçaylı dostuydu Hakkı Kuruçay’ın  harika çocuğu Ahmet kuruçay’ı kaybedeli tam tamına 8 yıl olmuş. Vay be! Şu işe bak; Bu harika çocuk Tavşanlılının  gururuydu.   26 Nisan 1956 tarihinde zamanın Başbakanı merhum Adnan Menderes tarafından törenle hizmete açılan  Tunçbilek Termik Santralı’nın açılışı sırasında o da benim gibi öğrenciydi. Merhum babası ,merhum babam gibi avcıydı. Merhum babamın av arkadaşları arasındaydı. Bu nedenle sevgili,merhum Ahmet Kuruçay’ın babasının adı  evimizde sıkça  anılırdı. Zaman , sevgili merhum Ahmet Kuruçay ile beni Yedek subay öğretmen olarak  arkadaş kıldı.  Ben Tunçbilek Termik Santralı’nın bu kadar yetenekli bir ustabaşı ünvanlı elemanıyla arkadaş olduğum için kendimi bahtiyar addederim.   Gölcük Deniz Üssü’nden zaman zaman çağırılır ve elektronik konularda bilgisinden yararlanılırdı.Bir defasında bir denizaltıda sorun çıkmıştı. Kendisini alel acele Gölcük’e çağırmışlardı. Elektronik bir kitlenme söz konusuymuş. Gitti ,halletti ve döndü.   Elektronik alanında ölüyü diriltirdi.  Yurtdışı  ziyaretleri de olmuştu. Örneğin; Polonya’ya bir gittiğinde Polanyalılara  yanında götürdüğü yeşil dolma biberden kıymalı ve zeytinyağlı  dolma yapıp ikram ettiğinden bahsetmişti. Sevgili arkadaşım Kuruçay’a göre eğer  Polanya’da dolma biber  yemeği  yaygınlaşırsa bunda mutlaka  kendisinin de  bir katkısı  olacağını söylerdi. 
         Ben Tunçbilek Termik Santralı’nın devlete hizmet ettiği dönemlerde( halen cüzi bir rakamla  özelleştirilmiş bulunuyor. Tavşanlılı isteseydi bu santralı satın alabilirdi) çok değerli ustabaşılarla da arkadaşlık yapanlardanım. Merhum Zeytinlerin Kemal( Kemal Öğütçü), merhum Salih Kavuncu( Prof. Dr. Vural Kavuncu’nun  babası)  hemen aklıma geliverenlerden….
         Merhum sendika Başkanı  Kuruçaylı Ahmet  Kazak, ne zaman sevgili arkadaşım Ahmet Kuruçay’dan söz etsek,kendisinin  gururları, kendi köyünden yetişen bir harika insan olduğunu anlatırdı.  Merhum arkadaşım Kuruçaylı Ahmet ile  zaman zaman bir araya geldiğimizde merhum babalarımızdan da  anekdotlar anlatırdıkTebessüm ederdik..Bu anekdotların konusu av ile ilgiliydi.Çünkü merhum babam Balıköy taraflarına ava giderken yanına Tepecikli merhum Çolak’ı, Huma’yı, Dolmacı’yı, Kuruçaylı Hakkı’yı da alırdı.   Tavşanlı’da nice böyle yetenekli güzel insanlar yetişmiştir.  Herbiri kendi alanında  gerçekten mükemmelin de üstündeydiler.  Bakın bir Devlet Sanatçısı ünvanlı, yağlı boya ressamımız,yeşilin 8 tonunu bir tabloda işleyen bir başka Tavşanlılı Abdullah Taktak  gibi  bir ressam  daha çıktı mı?Yılın Türkiye’de öğretmeni ünvanı alan değerli öğretmenimiz( Allah kendisine bereketli bir ömür versin  Böreklerin Esma   Öğretmenimiz  )gibi bir öğretmen çıkarabildik mi? Kulakları çınlasın bir  TBMM Başkanı, birçok bakanlık yapmış bir Doç. Dr. Mustafa Kalemli gibi bir siyasetçiyi tekrar çıkarabilir miyiz? Tavşanlı bir daha bir Türkiye Maden İşçileri Sendikası  Genel Başkanı   görevi yapmış bir H. Hüseyin Kayabaşı gibi   değerli madencimizi tekrar Ankara’ya gönderebilecek mi ?    Türk Eczacılar Birliği’nin çeşitli kademelerinde yıllarca bizlere büyük bir gurur yaşatan,ödüller sahibi,Bir Ecz. Şerif Boyacı gibi bir başka eczacımızı  bu görevlerde görebilecek miyiz? Tepecikli bir Ahmet Uluçay’ı n yerini dolduracak  bir hemşehrimiz olacak mı?  Milletvekilliği yapmış,bakanlık yapmış merhum Av. H. Cavit Erdemir  gibi  bir hukukçumuzu tekrar Ankara’da görebilecek miyiz? Bir daha Dünya Dendroloji Derneği’ne merhum belediye başkanlarımızdan,meslektaşım Fevzi Coşgun gibi birini  tekrar görebilecek miyiz?Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Bana göre Kuruçaylı Ahmet  bir daha  doğmayacaktır. Keşke doğabilse….Yd. Sb. Öğretmen  merhum Ahmet Kuruçay’ı , Tunçbilek Termik Santralı’nın güzide çalışanını  vefatının yıldönümünde bu vesileyle rahmetle anmak istedim.  O hünerli  ellerinden tekrar tutabilseydim. O aklından keşke biraz daha yararlanabilseydik.Bugün hala hayatta olsaydı ilk sorum  kendisine,merhum babasının av tüfeğinin nerede olduğunu sormak olurdu. Merhum babamın avcılar arasında” avukat” olarak dillendirilen  av tüfeğinin nerede olduğunu bilmiyorum. Hayatta olsaydı merhum  Gümüş İbrahim’e  sorardım.   Kuruçaylı analar da demek ki böyle  Ahmet Kuruçay  gibi aslanlar doğurabiliyormuş. Mekanın cennet olsun kardeşim.     
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları